24 Kasım 2011 Perşembe

9 ay Son Gün

Teşekkürler
Kızımın var oluşuna ve dolayısıyla da bu kitabın var oluşuna vesile olan sevgili eşim Hülagü’ye, varlığıyla kitap yazdıracak kadar konu yaratan sevgili kızım Ayşe’ye, hamileliğim ve sonrasında hep yanımda destek olan Emine’ye, benim varlığıma vesile olan biricik anneciğime, doktoruma ve tabii ki kızımın doktor ağabeyine ve hep arayıp soran akraba ve dostlarıma içtenlikle teşekkür ederim.

Etsem de olur etmesem de
Hamileliğim boyunca bir iki kez hatrımı soran arkadaşlara, iş arkadaşlarıma yarım ağızla teşekkür ederim.

Asla etmem avcunu yala
Hastane-ev yolculuklarımda ölen hamileler, bebekler, hastalıklar, korkunç doğum hikayeleriyle kafamı şişirip içimi sıkan taksi şoförlerine asla teşekkür etmiyorum bilakis teessüf ediyorum. Her şeyi çok iyi bilen sevgili kaynanama da teşekkür etmiyorum zira kendisini hamilelik boyunca ya bir ya iki kez gördüm.

1. ay
Hamileliğin hiç anlamadan geçen tek ayı sanırım ilk ay olsa gerek. Sevgili bebeğimizin farkında bile değiliz, öyle gül gibi geçinip gidiyoruz. İstediğimizi yiyip içiyoruz, işe gidip geliyoruz gayet sıradan bir zaman, ta ki...
Bu aya ilişkin bakalım neler olmuş:

Ben ettim sen etme
Planlı bir hamilelik olmadığı için ilk ay hiçbir şeye dikkat etmedim doğal olarak. Eğer bebek sahibi olmayı düşünüyorsanız, olsa da olur olmasa da diyorsanız veya ille ki olsun diyorsanız, mutlaka hiçbir ilaç kullanmayın. İlk aylar bebeğin gelişiminde ilaç kullanımı çok önemli yer tutuyor. Oysa ki ben alerji vb ilaçlarımı kullanmaya devam etmiştim.

İyi ki yapmışım canıma değsin
Hamilelik gibi bir şey aklıma bile gelmediği için doyasıya gezip eğlenmiştim. Dilediğimi yiyip içmiştim. İyi ki de yapmışım.

Şimdiki aklım olsa...
Mutlaka planlı bir hamilelik isterdim ve ilk dakikasından son dakikasına kadar her anın keyfini çıkarırdım.

2. ay
İşte o an, bugün regl olmam lazımdı, kafamda acabalar soru işaretleri dönüp duruyor. Yok canım bir kereden bir şey olur mu? Yok, yok... Test alsam mı ki... Amaaan bugün de Sevgililer Günü, en iyisi kocayı bir arayayım.
“Canım naber?”
“İyidir. Sevgililer Günü için nedir plan?”
“Bir şeyler yesek evde?”
“İyi o zaman şarap alayım. Başka bir istek?”
“Eczaneden test alır mısın?”
“?!”
“Ya bir şey olacağından değil de, emin olalım.”
Akşam olur, koca elinde güzelim bir şişe şarapla gelir... Ve tabii ki malum testle. Kadın gider tuvalete ve dınınınınnnn... Test sonucunda 2 çizik çıkmalı, birinci tamamdır ama ikinci hafiften çizik de ne ola ki? Yok canım...
Şaşkınlık ve arkasından arkadaşımı arayabilir miyim joker hakkımı kullanmak istiyorum. Veee uzun zamandır bebek isteyen bir arkadaşımı arıyorum.
“Alo canım... Ben hamileyim”
“Aaa, süpermiş. Tebrik ederim”
Ve donakalan koca...
“Canım ben hamileyim.”
“Nasıl? Emin misin?”
“Evet.”
“E şarap içecektik.”
Ne kadar romantik ve hoş bir karşılama değil mi? Oysa ki nedense boynuma atlayıp sevinçten havalara uçan bir koca ummuştum. Bari anneme vereyim müjdeyi:
“Alo anne naber?”
“İyiyim, bilgisayarda oyun oynuyorum.”
“Ben hamileyim...”
“Neden?”
“?!”
“Yani nasıl?”
“?!”
Ve gerçekten bu haberime doğru dürüst tepki veren pek kimse çıkmadı karşıma. Gerçi daha doktora gideceğiz. Sayın Koca tıbben kanıt görmeden yumurcağın varlığına pek inanamıyor.
Hastanenin web sitesine kısa bir ziyaretten sonra doktor seçiyoruz. Şu kriterlere göre:
Erkek olsun, kadınlar çok gaddar. Genç olsun yaşlılar çok eski kafalı. Ama deneyimli ve başarılı olsun, en azından google’da arayınca bir iki satır yazı çıksın. Bütün bunlar nasıl olacaksa derken kendimize bir doktor bulduk. Tam isabet pazartesiye de randevu tamamdır. Yaşasın internet.
Pazartesi gelmek bilmedi, bir heyecan bir telaş hastaneye gittik. Ultrasonla bakıldı ve işte orada ufacık bir nokta. Bu şimdi bebek mi? Hiç umduğum gibi değil ama olsun. Doktorla tekrar randevulaşıp sağlıklı bir nokta yumurcağımız olduğu haberiyle sakin sakin evimize döndük. Nasıl bakacağız? İstiyor muyuz? Bunları hiç konuşmadan, ya da geçiştirerek...

Ben ettim sen etme
5. haftada dayanılamaz boyutta mide bulantılar başlayınca ne yapacağımı şaşırdım. Çaresiz kaldığım her an ağlayıp durdum. Doktorla konuşup ilaç aldım. Kullanmaz olaydım daha da fena oldu. Evet mide bulantım kalmadı ama midemin nerde olduğunu bulamayacak kadar sersemleştim her bir hap tanesinde...

İyi ki yapmışım canıma değsin
İlk dakikadan itibaren yürüyüşlere başladım. Yediklerime dikkat ettim. Bol sebze, meyve, ızgara, iyi pişmiş et, haftada bir balık yedim. Ve hamilelik yogası diye, o ana dek hiç duymadığım bir spora başladım.
İnternetten ehd.org, gebelik.com.tr gibi sitelerden bebeğin gün be gün gelişimini izleyip her aşamasında mutlu oldum.
Sevdiğim klasik müzikleri dinlemeye başladım. Hiç gerilip sinirlenmedim.

Şimdiki aklım olsa
Hamilelik haberini ilginç ve unutulmaz bir şekilde vermek isterdim. Mesela testi güzelce paketleyip, içine “Tebrikler!” yazan bir not yazıp, kuryeye verip, kocaya yollamak ve o anki yüz ifadesini kameraya çekmek gibi... Ya da yastığının altına yerleştirip bulmasını beklemek gibi.
İlk aydan itibaren cildime özen gösterirdim. Bebeğimle daha çok konuşurdum.

3. ay
Artık eşe dosta filan haber vermeye başladık. Önce ofise gittim, çocukluk arkadaşım Özge beni karşıladı, ziyaretime gelmiş. Kapıyı açar açmaz, usulca:
“Ben hamileyim.” dedim ve elimle işaret ederek susmasını söyledim kimse duymasın diye. Beraber ofisteki odama gittik ve bilgisayarı açıp internetten gerekli gereksiz şeylere baktık, hamilelik siteleri, hastaneler vb. O sırada iş arkadaşım Emine içeri girdi. Sevgili sazan arkadaşım Özge, Emine’ye dönüp:
“Sen biliyordun hamile olduğunu değil mi? Aşkolsun ya, neden sakladın benden?” diye buyurunca...
Emine de ben de gülmeye başladık. Of Allahım ya kimseye doğru dürüst haber veremeyecek miyim? Oysa ne senaryolar yazmıştım kafamda. Sevinçten zıplayan arkadaşlar, çılgına dönen koca, çığlık atan sevinen bir anne... Hepsi hayal oldu...
Bulantılar hat safhaya çıktı. Hiçbir şey işe yaramıyor. Acaba bu hamilelik işi hata mıydı? Bir uyarı olmasın... Hamileliğin en tehlikeli zamanı ilk 13 hafta imiş. Bu süreyi doldurmamıza çok az kaldı ha gayret.
Doktorumuzun isteği üzerine birtakım kan tahlilleri yapıldı ve neticesinde her şey gayet temiz çıktı. Yine de hiçbir şeyi şansa bırakmak istemeyen doktor vitamin ve folik asit desteği verdi.

Ben ettim sen etme
Saçma sapan şeylere kafayı takıp çok ağladım. Hatta Hülagü’ye sinirlenip yağmurda otobüs durağına kadar yürüyüp ıslandım. Neyse ki bebeğe de bana da bir şey olmadı ama olabilirdi de...

İyi ki yapmışım canıma değsin
Tüm olumsuzluklara rağmen yumurcaktan vazgeçmedim. Bebeği olan veya hamile olan arkadaşlarımdan destek aldım, önerilerini dinleyip elimden geldiğince uygulamaya çalıştım.

Şimdiki aklım olsa
Hamile kalmadan önce folik asit vb desteğe başlardım. Hamilelik hakkında daha çok bilgi edinirdim.

4. ay
Bulantılar hafiflemeye başladı. Bu arada biraz kilo verdim. Kilo almayı beklerken kilo vermek biraz garip geliyor insana.

Ben ettim sen etme
Bu aylarda temiz bir havuz bulup yüzmeye başlamak hem anneyi hem bebeği çok rahatlatıyormuş. Bir türlü fırsat yaratıp bir havuz bulamadım.

İyi ki yapmışım canıma değsin
Hamile ve doğum yapan kadınların yazıştıkları bir forum buldum. Hemen üye oldum. Doğum yapacağınız aya göre farklı gruplar var. Ben Eylül annelerini  seçtim. Birkaç arkadaş edindim.Fark ettim ki herkes aşağı yukarı aynı duygusal boşlukları, sıkıntıları yaşıyor ve kendince farklı çözümler buluyor. Ve hepimizin ortak noktası fazlaca duygusal olmamız. Neredeyse haberleri bile seyrederken ağlayacak boyuta varabiliyor bu tehlikeli durum.

Şimdiki aklım olsa
Gezi programlarımı gözden geçirip görmek istediğim yerlere giderdim. Çocuk olunca seyahat de başka bir yerde kalmak da insanın hayatının kabusuna dönüşebiliyor. Hamileliğin bu ayları gezmek için en uygun zamanlar, hem karın ufak, bebek hafif, hem de seyahate engel fiziksel bir tehlike yok.

Sondan iki önceki gün
Sabah oldu, artık doğumdan yana ümidim yok. Benim kız burayı sevdi. Ne güzel, hem sıcak, hem karnı tok, kafaya takacak işti güçtü, stresti hiç bir şeycikler yok. Mis gibi... Ben de olsam çıkmam (ki çıkmamışım da!) Anasına çekerse işimiz var. Annemin anlattığına göre ben de yerini sevip geç doğanlardanmışım.
Aynaya iyice yanaşıp önce yüzüme bakıyorum, her bir ayrıntıya iyice odaklanıyorum. Ne mi arıyorum? Bir salaklık emaresi. Doğum yapacağı gün kadının yüzü salaklaşırmış. Yok ya, cin gibiyim! Gerçi salaklığı kim kendine yakıştırır ki? Başkası olsa bir bakışta tamamdır bu salak bakış, evet bugün yarın doğurur, diyebiliyor da insan. Kendine gelince en salak suratın sahibi bile konduramaz...
Sıra karnımda, açayım bakayım şu koca karnımı. Benim kız hala uyumakta, kendisi karın içindeki hayatı boyunca gece uyuyup gündüz tepinmeyi seçenlerden. Şanslıymışım, öyle buyurdu sevgili doktorum. Karnımı kucaklayıp klozete oturuyorum. (Kucaklayıp çünkü küçük hanım uyuduğu için çok hızlı hareket edince rahatsız oluyor ve tekmeliyor). Amanın o da ne! Bir şeyler akıyor, e hani salaklık ifadem, aşağı inen karnım ve bir yığın diğer belirti? Kalkıp klozetin içine bakıyorum, bunun adı nişan, internette okumuştum. Doğumdan önce rahim ağzında biriken sümüksü tıkaç bu. Ama doğumun ne kadar sürede başlayacağı konusunda kesin bir şey yok, 1 saat de olabilir 2 gün de, 1 hafta da...
Beynim hemen 1 saat kelimesine odaklandı. Amaaaan yok be, ne 1 saati, kızların hiçbiri 1 saat sonra doğurmadı. (Kızlar diye tanımladığım grup tek ortak yanımızın hamile olmak ve Eylül veya Ekim’de doğuracak olmak olduğu forum arkadaşlarım... 6. aydan bu yana yazışıyoruz, hemen hepsi doğurdu benim dışımda.)
Doğru yatak odasına gidiyorum koşaraktan. Hülagü kalk, nişan geldi. Hemen fırlıyor yataktan. Tabii ki çok konuşan ve çok bilmiş benim kocam olduğu için o da her ayrıntıyı biliyor. Her okuduğumu onunla paylaştığım ya da kafasına kazıdığım için olsa gerek!
Başlıyoruz beklemeye ama saatler geçtiği halde tık yok. Ne sancı ne bir şey....
En kötü kısım ise sürekli sıvı şeyler yemek zorunda olmak. Doktora sorarsan doğum sırasında efor sarfederken mide boş olmalıymış yoksa kusabilirmişim veya rahatsız olabilirmişim. Bana sorarsan bağırsak hareketleri korkutuyor doktorları! Zaten zor iş bir de... Iyyyğh! Gerçekten iğrenç...
Bütün gün böyle geçti gitti. Akşama doğru telefon çalıyor. Amaaan Elif Hanım. (Elif Hanım’ı anlatmak öyle bir parantez içine sığmaz, dipnot da almaz, bilakis kendisi kocaman bir kitap konusu bile olabilir, en iyisi bir paragraf açalım:
Elif Hanım, sevgili kayınvalidem, kendisi Elif isminin üzerine 10 beden küçük geldiği, kısa boylu ve tıknaz bir hanım. Bu dünyada benden ve annemden çok daha fazla bilmiş yegane insan. Hamilelik boyunca çoook meşgul bir insan olduğundan dolayı 1 veya 2 kez gördüm. Bundan ötürü hiç de şikayetçi değilim aksine çok mutluyum.)
Telefonu mecburen açıyorum. Hülagü’yle konuştuğu için ve de sevgili eşim hemen her şeyi yetiştirdiği için, doğumu soruyor. Nişan da gelmiş, geleyim artık, filan diyor. Ve ben kendimi çok takdir ettiğim bir direksiyon hareketiyle kıvırıp, doktora gittiğimi ve doğuma daha vakit olduğunu söylediğini, sancı filan olmadığını söyleyerek doğumumu mahvetme planlarını suya düşürüyorum. Evvvet, gol atmanın sevinciyle koşan bir futbolcu gibi hafif ve gururluyum...
Ya hakkatten ne zaman doğuracağım ben? Evde insanın canı sıkılıyor. Neyse yarın kontrol var doktora sorarım nasılsa.

Sondan bir önceki gün
Tabii ki doğurmadım! Bu sabah kontrolüm var, bakalım beni neler bekliyor? Açılmaya bakacak artık sanırım, kızlardan duyduğum dehşet verici hikayeler yüzünden biraz tırsıyorum. Acaba sezaryen mi olsaydım? Gün belli, saat belli, bebeğin yükselen burcu bile belli... Yok yok karnını bilmem kaç kat yarıyorlar cümlesi bile başımı döndürmeye yetiyor, inat ettim normal doğuracağım.
Ve doktordayız, ultrason gayet normal, bizim kıza tombik diyor doktor, bense koca kafa diyorum, çünkü kafa çevresi gayet geniş... Elif Hanım hep erkek olacak, benim içime doğuyor demişti. Ben de inatla hayır, kız olacak biliyorum demiştim ve ben kazandım, bir kızımız olacaktı. İyi ki de kız, Hülagü bir gece içkiyi biraz kaçırınca, erkek olsa aldırırdık gibi insanlıkdışı bir laf etmişti...
İşte korkulan an, açılmaya bakılacak! Evet, pek sevimli bir şey değil ama ölümcül de değil. Iııh, açılma yok, doktorum “Bugün git, yarın gel, kafa biraz iri, sezaryen için değerlendirmemiz gerekebilir.” diyor” Yine bana sıvı yemekler. Of yaa, bu kez açlıktan doğuramayacağım.
Evdeyiz... Yine çorba, ama bu çorba başka çorba. Yeni çıkan sıvı çorbalardan, sadece ısıtıyorsun ve hazır. Kulağa hoş geliyor ama çorba o kadar baharatlı ve acı ki, içtiğime içeceğime pişman oldum.
Hülagü bütün gece uyumadı, sancı saymış. İyi de ben uyudum, kimin sancılarını saydı ki!

Son gün
Yine sabah oluyor. Bugün doğurabilirim veya sezaryen olabilirim. Duruma göre annemi aramalıyım. Kadıncağızın ruhu sıkıldı, her hafta aynı terane, artık o da inanmıyor doğuracağıma.
Haydi doktoraaa! Ve biz geldik diyerek önce sancı odasına giriyoruz, evet makine de onayladı sancım var, ama benim umudum yok. Doktor tekrar bakıyor, ultrason ve açılma, alıştım bu kontrollere, amma büyütmüşüm gözümde. Tabii ki sonuç hüsran. Açılma yok, yani doğuma daha çoook var! Salıya kadar bekleyeceğiz olmazsa suni sancı veririz diyor doktor. Suni sancı mı! Suni kelimesi kafamda her dönüşünde daha çok büyüyen kocaman bir topa dönüşüyor.
Eve dönüyoruz tıpış tıpış. Bugün yoga vardı, gidemedim de, gitsem mi acep? Dinlenmem lazımmış, artık yemek yiyeceğim içim sıkıldı çorbadan. Tavuk dürüm gelsin buyuruyorum ve iki tık öteden internet aleminden söylüyoruz nefis dürümleri. Bir dürüm en az kaç lokmada yutulabilir denememden başarıyla sıyrılıp, karnımı birkaç günün en dolu seviyesine getiriyorum. Yaşasın yemek yemek...
Akşamüstü oluyor, yine sancım var. Hiç umrumda değil. Biraz fazla mı ne? En iyisi yogada öğrendiğim egzersizleri yapayım. Hülagü yine sancı peşinde. Almış kağıt kalem ben her ay dediğimde saate bakıp yazıyor. Her kalem darbesinde suratı ekşiyor. Gören de o doğuracak sanır. Ben inatla egzersiz yapmaktayım. En sonunda dayanamayıp, “Hadi hastaneye...” diyor. Ya bir dur bakalım, ne hastanesi? Boş boş bakıp “10 dakikada bir olmadan gitmem” diyorum. Egzersize devam, bebek pozisyonu, evet bu rahatlatıyor gerçekten, her sancı bebeğe bir adım yaklaştırır, bu fikir gerçekten işe yarıyor.
“E hadi ama” diyor sevgili koca. Pek istemeyerek de olsa, hazırlanıyorum. Yine de umutsuzum, ne çanta ne başka bir şey çantamı alıp çıkıyorum kapıdan. Bugün ikinci kez hastanedeyiz. Acil kapısından filan değil normal girişten içeri süzülüyorum.
Önce tuvalete gideyim. İstatistik yapsak tuvalette doğurma ihtimalim çok yüksek zira vaktimin çoğu orda geçiyor. Tuvalette yogadan çıkan hamileler var. Beni de dersten çıkmış sanıyorlar. Ne kadarlık? “Cinsiyeti ne? Bu iki soru klasik. 9 ay 10 günlük ve kız. Cevabım çok şaşırtıcı geliyor olmalı. Yok, diyorum, dersten çıkmadım bilakis doğurmaya geldim...
Asansördeyiz, aa yoga hocam. Hoş beş ediyoruz. Bana bol şans ve iyi dileklerini diliyor. İçim ısındı daha bir rahatladım. Kadın doğum katına hoşgeldiniz. Nöbetçi doktoru buluyoruz. Çok şeker, sanki benden daha heyecanlı her ay dediğimde bana korkma diyor. Bebek çok güçlüymüş, çok rahat doğar bu, hiç merak etme, 24 saat içinde alırsın kucağına diyor. Hülagü telaşlanıyor ve hastanede kalmakta direniyor. Offf, asıl esas doktorumuzu arıyorlar, o da hastanede kalsınlar buyuruyor ve kalıyoruz.
Hemşire geliyor odaya, serum takacakmış, “ııh taktırmam” diyorum. “Ben zaten yedim bir şeyler, tokum.” Nasıl inat ettiysem, birkaç telefon trafiğiyle serum işi askıya alınıyor.
Bu kez lavman yapmak lazım mı diye bakıyor nöbetçi doktor, gözümün önüne gelen tavuk dürüm görüntüsüne rağmen, “Aç benim karnım, çorba içtim.” diye sallıyorum. Lavmandan da yırtıyorum böylece.
Artık sancılar sık ve şiddetli gelmeye başlıyor. Karnıma nst denen sancıölçeri bağlıyorlar. Sancılar değil ama hareket edememek hoş değil. Ve tabii ki annemi arayabilir miyim jokerimi kullanıp arıyorum. Sıradan bir gün yaşamakta olan ev halkı, hareketlenip yola çıkma arifesi hazırlıklarına başlıyor. Annem nedense yemek yapıyor ev halkına (sanki kıtlık çıkacak!) Aciliyeti nedir 
anlamıyorum. Altı üstü 1-2 hafta kalacak yanımda.

İyi ki almışım
Uzun kollu penye body
Uzun kollu penye ayaklı tulum
Penye ayaksız tulum
Penye altlar
Pijama ve eşofman takımları
Kısa kollu body
Kolsuz body
Hafif bebek arabası

Neden aldım ki
İç zıbın
Göbek bağı bandı
Kar tulumu

İçimde kaldı keşke alsaydım
Cicili bicili sallanan ayaklı beşik

Daha önce almalıymışım
Küvet içine konulan aparat
Sallanan ana kucağı
Steril ve ısıtma aygıtı